15.08.2014

ENFAL SURESİ


Bismillahirrahmanirrahim

8/ENFÂL-1: Yes’elûneke anil enfâl(enfâli), kulil enfâlu lillâhi ver resûl(resûli), fettekullâhe ve aslihû zâte beynikum ve etîûllâhe ve resûlehû in kuntum mu’minîn(mu’minîne).
Sana ganimetlerden sorarlar: “Ganimetler, Allah'ın ve Resûl'ündür.” de. Artık Allah'a karşı takva sahibi olun ve aranızdaki durumu (sahip olduğunuz hali) ıslâh edin (düzeltin)! Eğer mü'minlerseniz, Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat edin.


8/ENFÂL-2: İnnemel mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).
Gerçek mü'minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer (cezbelenir). Ve onlara Allah'ın âyetleri okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve Rab'lerine tevekkül ederler.


8/ENFÂL-3: Ellezîne yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).
Onlar namazlarını ikame ederler (kılarlar) ve rızık olarak verdiğimiz şeylerden infâk ederler.


8/ENFÂL-4: Ulâike humul mu’minûne hakkâ(hakkan), lehum derecâtun inde rabbihim ve magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun).
İşte onlar gerçek mü'minlerdir. Onların Rab'lerinin yanında dereceleri vardır. Ve onlar için mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi) vardır ve kerim bir rızık vardır.


8/ENFÂL-5: Kemâ ahreceke rabbuke min beytike bil hakkı ve inne ferîkan minel mu’minîne le kârihûn(kârihûne).
(Bu durum) Rabbinin seni, hak ile evinden çıkardığı zaman mü'minlerden bir kısmının kesinlikle kerih görmeleri gibi.


8/ENFÂL-6: Yucadilûneke fîl hakkı ba'de mâ tebeyyene ke ennemâ yusâkûne ilel mevti ve hum yanzurûn(yanzurûne).
Onlar sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi, (durum) açığa çıktıktan sonra (da) hak hususunda seninle tartışıyorlar.


8/ENFÂL-7: Ve iz yaıdukumullâhu ihdet tâifeteyni ennehâ lekum, ve teveddûne enne gayre zâtiş şevketi tekûnu lekum, ve yurîdullâhu en yuhıkkal hakka bi kelimâtihî ve yaktaa dâbirel kâfirîn(kâfirîne).
Ve Allah, iki taifeden birinin sizin olmasını, size vaadediyordu. Ve siz, silâhsız olanın (silâh sahibi olmayanın) sizin olmasını temenni ediyorsunuz. Ve Allah (da) O'nun (Kendi) sözleri ile hakkın gerçekleşmesini ve kâfirlerin arkasının (neslin devamının) kesilmesini istiyor.


8/ENFÂL-8: Li yuhıkkal hakka ve yubtılel bâtıle ve lev kerihel mucrimûn(mucrimûne).
Mücrimler kerih görse de hakkın gerçekleşmesi ve bâtılın yok olması için.


8/ENFÂL-9: İz testegîsûne rabbekum festecâbe lekum ennî mumiddukum bi elfin minel melâiketi murdifîn(murdifîne).
Rabbinizden yardım istediğiniz zaman böylece O, size icabet etti. Muhakkak ki Ben, birbirini izleyerek gelen bin melekle, size yardım edenim (yardım eden Benim).


8/ENFÂL-10: Ve mâ cealehullâhu illâ buşrâ ve li tatmainne bihî kulûbukum ve men nasru illâ min indillâh(indillâhi), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun).
Ve Allah, (bu yardımı) sadece bir müjde ve onunla kalplerinizin tatmin (mutmain) olması için yaptı (başka bir şey için yapmadı). Allah'ın katından başka yardım (yeri) yoktur (yardım ancak Allah'ın katındandır). Muhakkak ki Allah, Azîz (üstün izzet sahibi) ve Hakîm'dir (hikmet sahibi, hüküm sahibi).


8/ENFÂL-11: İz yugaşşîkumun nuâse emeneten minhu ve yunezzilu aleykum mines semâi mâen li yutahhirekum bihî ve yuzhibe ankum riczeş şeytâni ve li yerbıta alâ kulûbikum ve yusebbite bihil akdâm(akdâme).
O'nun (Allahû Tealâ) tarafından, emin olmanız için sizi bir uyuklama hali bürüyordu. Ve sizin, onunla temizlenmeniz ve şeytanın murdarlığını (vesvesesini) sizden gidermek ve kalplerinizi bağlamak ve onunla ayaklarınızı sağlamlaştırmak (sabit kılmak) için semadan su indiriyordu.


8/ENFÂL-12: İz yûhî rabbuke ilel melâiketi ennî meakum fe sebbitûllezîne âmenû, seulkî fî kulûbillezîne keferûr ru'be fadribû fevkal a'nâkı vadribû minhum kulle benân(benânin).
Senin Rabbin meleklere vahyetmişti: “Muhakkak ki; Ben, sizinle beraberim. Artık âmenû olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere) sebat verin (destek olun). Kâfirlerin kalplerine korku vereceğim. Artık boyunlarının üzerine vurun. Ve onların bütün parmaklarına vurun.”


8/ENFÂL-13: Zâlike bi ennehum şâkkullâhe ve resûluh(resûlehu), ve men yuşâkıkıllâhe ve resûlehu fe innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).
Bu, onların Allah'a ve O'nun (Allah'ın) Resûl'üne karşı gelmeleri sebebi iledir. Ve kim Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelirse, (bu taktirde) bundan sonra muhakkak ki; Allah'ın ikabı (azabı) şiddetlidir.


8/ENFÂL-14: Zâlikum fe zûkûhu ve enne lil kâfirîne azâben nâr(nâri).
İşte böylece artık onu tadın! Ve muhakkak ki kâfirlere, ateşin azabı vardır.


8/ENFÂL-15: Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ lekîtumullezîne keferû zahfen fe lâ tuvellûhumul edbâr(edbâre).
Ey âmenû olanlar! Kâfir olanlarla topluca karşılaştığınız zaman artık onlara arkanızı dönmeyin.


8/ENFÂL-16: Ve men yuvellihim yevmeizin duburehû illâ muteharrifen li kıtâlin ev mutehayyizen ilâ fietin fe kad bâe bi gadabin minallâhi ve me’vâhu cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr(masîru).
Ve savaş için tekrar dönmek üzere veya bir gruba katılmak üzere dönmesi hariç, kim o gün onlara arkasını dönerse, artık Allah'tan bir gazaba uğramıştır (haketmiştir). Ve onun yeri cehennemdir. Ve ne kötü bir dönüş yeridir.


8/ENFÂL-17: Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ remeyte iz remeyte ve lâkinnallâhe remâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun).
Onları siz öldürmediniz ama onları Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın ama Allah attı. Ve Allah, mü'minleri Kendisinden ahsen belâ ile imtihan eder. Muhakkak ki Allah, işitendir ve bilendir.


8/ENFÂL-18: Zâlikum ve ennallâhe mûhinu keydil kâfirîn(kâfirîne).
İşte böyle ve muhakkak ki Allah, kâfirlerin tuzağını (hilesini) bozandır.


8/ENFÂL-19: İn testeftihû fe kad câekumul feth(fethu), ve in tentehû fe huve hayrun lekum, ve in teûdû naud, ve len tugniye ankum fietukum şey'en ve lev kesuret ve ennallâhe meal mu'minîn(mu'minîne).
Şâyet fetih istiyorsanız, işte size fetih (kerim olan orduya) gelmiştir. Ve şâyet vazgeçerseniz (harbetmekten, karşı gelmekten), artık o (vazgeçmeniz), sizin için daha hayırlıdır. Ve şâyet siz (harbe, inkâra) dönerseniz, Biz de döneriz. Ve grubunuz (cemaatiniz) (sayıca) çok olsa bile size bir şey, bir fayda vermez. Ve muhakkak ki Allah, mü'minlerle beraberdir.


8/ENFÂL-20: Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve resûlehu ve lâ tevellev anhu ve entum tesmeûn(tesmeûne).
Ey âmenû olanlar! Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat edin. Ve siz, (Kur'ân'ı) işitiyorken O'ndan yüz çevirmeyin.


8/ENFÂL-21: Ve lâ tekûnû kellezîne kâlû semi’nâ ve hum lâ yesmeûn(yesmeûne).
İşitmedikleri halde “işittik” diyenler gibi olmayın!


8/ENFÂL-22: İnne şerred devâbbi indallâhis summul bukmullezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).
Muhakkak ki; Allah katında, (yerde yürüyen) hayvanların en şerrlisi (kötüsü) akıl etmeyen sağır ve dilsizlerdir.


8/ENFÂL-23: Ve lev alimallâhu fî him hayren le esmeahum, ve lev esmeahum le tevellev ve hum mu'ridûne(mu'ridûn).
Ve Allah, onların (akıl etmeyen sağır ve dilsizlerin) içinde hayır olduğunu bilse (görse) elbette onlara işittirirdi. Ve onlara işittirse bile (onlar), mutlaka dönerlerdi ve onlar yüz çevirenlerdir.


8/ENFÂL-24: Yâ eyyuhellezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beynel mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler), Allah ve Resûl'ü sizi, size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman (davete) icabet edin! Ve Allah'ın kişi ile kalbi arasına girdiğini ve muhakkak sizin O'na haşrolunacağınızı bilin! (Hepinizin ruhu Allah'ta toplanacak ve Allah, ruhlarınıza meab olacak.)


8/ENFÂL-25: Vettekû fitneten lâ tusîbennellezîne zalemû minkum hâssah(hâssaten), va'lemû ennallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).
Ve sizden (içinizden), sadece zalim kimselere isabet etmeyen, onlara has (özel) olmayan (diğerlerine de isabet eden) fitneden sakının (takva sahibi olun). Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu biliniz.


8/ENFÂL-26: Vezkurû iz entum kalîlun mustad'afûne fîl ardı tehâfûne en yetehattafekumun nâsu fe âvâkum ve eyyedekum bi nasrihî ve rezekakum minet tayyibâtî leallekum teşkurûn(teşkurûne).
Ve siz; yeryüzünde az (sayıda) olduğunuzu, aciz, güçsüz olduğunuzu hatırlayın. İnsanların sizi yakalamasından korkuyordunuz. O zaman sizi barındırdı (yer sahibi yaptı) ve sizi yardımı ile destekledi ve sizi tayyib rızıkla (helâl, temiz rızıklardan) rızıklandırdı. Umulur ki böylece siz şükredersiniz.


8/ENFÂL-27: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tehûnûllâhe ver resûle ve tehûnû emânâtikum ve entum ta'lemûn(ta'lemûne).
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler), Allah'a ve Resûl'üne ihanet etmeyin! Ve siz, kendi emanetlerinize de bile bile ihanet etmiş olursunuz.


8/ENFÂL-28: Va'lemû ennemâ emvâlukum ve evlâdukum fitnetun ve ennallâhe indehû ecrun azîm(azîmun).
Ve biliniz ki; çocuklarınız ve mallarınız, sizin için sadece bir fitne fitnedir (imtihandır). Ve Allah ki; O'nun katında, (muhakkak) azîm bir ecir (bedel, ücret) vardır.


8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.


8/ENFÂL-30: Ve iz yemkuru bikellezîne keferû li yusbitûke ev yaktulûke ev yuhricûk(yuhricûke) ve yemkurûne ve yemkurullâh(yemkurullâhu), vallâhu hayrul mâkirîn(mâkirîne).
Ve o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek (çıkarmak) için tuzak kuruyorlardı. Ve onlar, bu tuzağı kuruyorlarken; Allah da tuzak kuruyordu. Ve Allah, tuzak kuranların (karşılık verenlerin) en hayırlısıdır.


8/ENFÂL-31: Ve iza tutlâ aleyhim âyâtunâ kâlû kad semi'nâ lev neşâu le kulnâ misle hâzâ in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).
Ve âyetlerimiz onlara okunduğu zaman, “Biz işittik. Şâyet biz dileseydik, bunun gibisini elbette biz de söylerdik. Bu ise ancak evvelkilerin masalıdır.” dediler.


8/ENFÂL-32: Ve iz kâlûllâhumme in kâne hâzâ huvel hakka min indike fe emtir aleynâ hıcâreten mines semâi evi'tinâ bi azâbin elîm(elîmin).
Ve onlar: “Allah'ım şâyet bu (Kur'ân-ı Kerim), o hak olan (Kitap), Senin indinden ise o zaman üzerimize semadan taş yağdır veya bize acı azabı getir.” demişlerdi.


8/ENFÂL-33: Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum yestagfirûn(yestagfirûne).
Ve sen onların arasında iken; Allah, onları azaplandıracak değildir. Ve onlar mağfiret diliyorken (de) Allah, onları azaplandıran değildir.


8/ENFÂL-34: Ve mâ lehum ellâ yuazzibehumullâhu ve hum yasuddûne anil mescidil harâmi ve mâ kânû evliyâehu, in evliyâuhû illel muttekûne ve lâkinne ekserehum lâ ya'lemûn(ya'lemûne).
Ve onlar, Mecsid-i Haram'dan men ediyorlarken (engel oluyorlarken) ve onlar, O'nun (Allah'ın) dostları değilken; Allah, niçin onlara azap etmesin? O'nun dostları ancak takva sahibi olanlardır. Ve fakat, onların çoğu bilmezler.


8/ENFÂL-35: Ve mâ kâne salâtuhum indel beyti illâ mukâen ve tasdiyeh(tasdiyeten), fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne).
Ve onların salâtları (duaları, ibadetleri) beytin (Allah'ın evinin) yanında ıslık çalmak ve el çırpmadan başka birşey olmadı. Artık inkâr etmiş olduğunuz şeyler sebebiyle azabı tadın!


8/ENFÂL-36: İnnellezîne keferû yunfikûne emvâlehum li yesuddû an sebîlillâh(sebîlillâhi), fe seyunfikûnehâ summe tekûnu aleyhim hasreten summe yuglebûn(yuglebûne), vellezîne keferû ilâ cehenneme yuhşerûn(yuhşerûne).
Muhakkak ki kâfirler, Allah'ın yolundan alıkoymak (men etmek) için mallarını infâk ederler (verirler). Bu şekilde (devam ederek) onu (mallarını), infâk edecekler sonra (bu) onlara hasret (pişmanlık, üzüntü) olacak. Sonra da onlara gâlip olunacak (mağlup olacaklar). Ve kâfir olanlar, cehenneme haşrolunacaklar (toplanacaklar).


8/ENFÂL-37: Li yemîzallâhul habîse minet tayyibi ve yec'alel habîse ba'dahu alâ ba'dın fe yerkumehu cemîan fe yec'alehu fî cehennem(cehenneme), ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).
(Bu), Allah'ın habis (pis) ile tayyibi (temiz) birbirinden ayırması ve habis olanları birbirinin üzerine koyup böylece hepsini yığarak, bu şekilde onların (murdar olanların) cehennemde olması (cehenneme atılması) içindir. İşte onlar, onlar hüsrana uğrayanlardır.


8/ENFÂL-38: Kul lillezîne keferû in yentehû yugfer lehum mâ kad selef(selefe), ve in yeûdû fe kad madat sunnetul evvelîn(evvelîne).
Kâfir olan kimselere de ki: “Eğer vazgeçerseniz, geçmiş olanlar mağfiret edilir. Ve eğer geri dönerlerse (küfür ve düşmanlığa avdet ederlerse), o zaman evvelkilerin sünneti vuku bulmuş olur (önceki inkâr eden, isyan eden ümmetlere uygulanan İlâhî kanun uygulanır).”


8/ENFÂL-39: Ve kâtilûhum hattâ lâ tekûne fitnetun ve yekûned dînu kulluhu lillâhi, fe inintehev fe innallâhe bimâ ya'melûne basîr(basîrun).
Ve hiçbir fitne kalmayıncaya ve bütün dîn Allah için oluncaya kadar, onlarla kıtalde bulunun (savaşın). Eğer onlar (küfürden) vazgeçerlerse o taktirde muhakkak ki Allah, yaptığınız şeyleri en iyi görendir.


8/ENFÂL-40: Ve in tevellev fa'lemû ennallâhe mevlâkum, ni'mel mevlâ ve ni'men nasîr(nasîru).
Ve şâyet dönerlerse, Allah'ın sizin mevlânız olduğunu bilin. Ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!


8/ENFÂL-41: Va'lemû ennemâ ganimtum min şey'in fe enne lillâhi humusehu ve lir resûli ve li zîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli in kuntum âmentum billâhi ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furkâni yevmettekal cem'ân(cem'âni), vallâhu alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).
Eğer Allah'a ve iki ordunun karşılaştığı gün, furkan günü (hak ve bâtılın ayrıldığı gün) kulumuza indirdiğimiz şeye inandıysanız, ganimet olarak bir şey aldığınız zaman artık onun beşte birinin muhakkak ki Allah'ın ve Resûl'ün ve yakınlarının ve yetimlerin ve miskinlerin ve yolculukta olanların olduğunu biliniz. Ve Allah, herşeye kaadirdir (gücü yetendir).


8/ENFÂL-42: İz entum bil udvetid dunyâ ve hum bil udvetil kusvâ verrekbu esfele minkum, ve lev tevâadtum lahteleftum fîl mîâdi ve lâkin li yakdiyallâhu emren kâne mef'ûlen li yehlike men heleke an beyyinetin ve yahyâ men hayye an beyyineh(beyyinetin), ve innallâhe le semî'un alîm(alîmun).
Siz vadinin yakın kenarında (Medine tarafı) idiniz ve onlar (da) vadinin uzak tarafında (Mekke tarafı) idiler ve kervan, sizden daha aşağıda idi. Ve şâyet sözleşseydiniz, zaman konusunda mutlaka anlaşmazlığa düşerdiniz. Ve fakat yapılması gerekli olan bir işin (emrin) yapılması, Allah'ın vukua getirmesi; helâk olanın bir beyyineden helâk olması için yaşayanın bir beyyine üzerine yaşaması içindir. Ve muhakkak ki Allah, mutlaka işitendir, bilendir.


8/ENFÂL-43: İz yurîkehumullâhu fî menâmike kalîlen, ve lev erâkehum kesîren le feşiltum ve le tenâza'tum fîl emri ve lâkinnallâhe sellem(selleme), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
Allah, sana uykuda onları az olarak gösteriyordu. Ve şâyet sana onları çok gösterseydi mutlaka tedirgin olurdunuz ve elbette emir hakkında nizaya (anlaşmazlığa) düşerdiniz. Ve fakat Allah, sizi (salim kıldı, selâmete çıkardı). Muhakkak ki Allah, göğüslerde olanı bilendir.


8/ENFÂL-44: Ve iz yurîkumûhum iziltekaytum fî a'yunikum kalîlen ve yukallilukum fî a'yunihim li yakdıyallâhu emren kâne mef'ûlâ(mef'ûlen), ve ilallâhi turceul umûr(umûru).
Ve yapılması gerekli olan emrin yapılmasını, Allah'ın vukua getirmesi için karşılaştığınız zaman sizin gözlerinizde onları size az gösteriyordu. Ve onların gözlerinde de sizi azaltıyordu. Ve işler (emirler), Allah'a döndürülür.


8/ENFÂL-45: Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ lekîtum fieten fesbutû vezkurullâhe kesîren leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar! Bir toplulukla karşılaştığınız zaman artık sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki; böylece felâha eresiniz.


8/ENFÂL-46: Ve etîullâhe ve resûlehu ve lâ tenâzeû fe tefşelû ve tezhebe rîhukum vasbirû, innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne).
Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat edin, niza etmeyin (anlaşmazlığa düşmeyin), yoksa zayıf düşersiniz ve kuvvetiniz (elinizden) gider. Sabredin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.


8/ENFÂL-47: Ve lâ tekûnû kellezîne harecû min diyârihim bataran ve riâen nâsi ve yasuddûne an sebîlillâh(sebîlillâhi), vallâhu bimâ ya'melûne muhît(muhîtun).
Ve siz, diyarlarından (yurtlarından) kibirle (gururla, çalımla) ve insanlara gösteriş yaparak çıkan kimseler ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Ve Allah, yaptığımız şeyleri (ilmiyle, hakimiyetiyle, hükmüyle) kuşatandır.


8/ENFÂL-48: Ve iz zeyyene lehumuş şeytânu a'mâlehum ve kâle lâ gâlibe lekumul yevme minen nâsi ve innî cârun lekum, fe lemmâ terâetil fietâni nekesa alâ akıbeyhi ve kâle innî berîun minkum innî erâ mâ lâ terevne innî ehâfullâh(ehâfullâhe), vallâhu şedîdul ıkâb(ıkâbi).
Ve şeytan, onlara amellerini süslemişti. Ve şöyle dedi: “Bugün insanlardan size gâlip olacak yoktur. Ve muhakkak ki ben, size müttefikim (yardımcıyım).” Fakat iki toplum, (birbirini) görünce iki topuğu üzerinde arkasına dönüp kaçtı ve “Ben, sizden uzağım. Gerçekten ben, sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Muhakkak ki ben, Allah'tan korkarım.” dedi. Ve Allah, ikabı (azabı) şiddetli olandır.


8/ENFÂL-49: İz yekûlul munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun garrehâulâi dînuhum, ve men yetevekkel alallâhi fe innallâhe azîzun hakîm(hakîmun).
Münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler şöyle diyorlardı: “Bunları, kendilerinin dîni aldattı.” Ve kim Allah'a tevekkül ederse o taktirde Allah, muhakkak ki Azîz (en üstün) ve Hakîm'dir (hüküm sahibi) dir.


8/ENFÂL-50: Ve lev terâ iz yeteveffellezîne keferûl melâiketu yadrıbûne vucûhehum ve edbârehum, ve zûkû azâbel harîk(harîkı).
Ve kâfir olanları, vefat ettirilirken melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vururken ve “Yakıcı azabı tadın!” (derken) görseydin.


8/ENFÂL-51: Zâlike bimâ kaddemet eydîkum ve ennallâhe leyse bi zallâmin lil abîd(abîdi).
İşte bu, ellerinizle takdim ettikleriniz (kendi yaptıklarınız) sebebiyledir. Ve muhakkak ki Allah, kullara zulmedici değildir.


8/ENFÂL-52: Ke de'bi âli fir'avne vellezîne min kablihim, keferû bi âyâtillâhi fe ehazehumullâhu bi zunûbihim, innallâhe kaviyyun şedîdul ıkâb(ıkâbi).
Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin adet haline getirdiği gibi Allah'ın âyetlerini inkâr ettiler. Böylece Allah, günahlarından dolayı onları aldı. Muhakkak ki Allah, kuvvetlidir ve azabı şiddetlidir.


8/ENFÂL-53: Zâlike biennallâhe lem yeku mugayyiren ni'meten en'amehâ alâ kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim ve ennallâhe semîun alîm(alîmun).
Bu, Allah'ın bir kavme ni'met olarak verdiğini (onunla ni'metlendirdiği şeyi), onlar kendilerinde olan şeyi değiştirinceye kadar (değiştirmedikçe) değiştirici olmadığından dolayıdır. Ve muhakkak ki Allah; en iyi işitendir, en iyi bilendir.


8/ENFÂL-54: Ke de'bi âli fir'avne vellezîne min kablihim, kezzebû biâyâti rabbihim, fe ehleknâhum bi zunûbihim ve agraknâ âle fîr'avn(fîr'avne), ve kullun kânû zâlimîn(zâlimîne).
(Onların, Bedir'de savaşan Kureyşlilerin) hali, firavunun (firavun ordusunun) ve onlardan önceki kimselerin hali gibidir. Rab'lerinin âyetlerini yalanladılar. Böylece günahları dolayısıyla onları helâk ettik. Firavun topluluğunu (ordusunu) boğduk. Ve (onların) hepsi zalimler (zulmeden kimseler) oldular.


8/ENFÂL-55: İnne şerred devâbbi indallâhillezîne keferû fe hum lâ yu'minûn(yu'minûne).
Allah katında (yürüyen) hayvanların en şerrlisi, muhakkak inkâr eden kimselerdir (kâfirlerdir). Artık onlar inanmazlar (mü'min olmazlar).


8/ENFÂL-56: Ellezîne âhedte minhum summe yenkudûne ahdehum fî kulli merretin ve hum lâ yettekûn(yettekûne).
Onlardan ahd aldığın kimseler, sonra ahdlerini her defasında bozarlar. Ve onlar, takva sahibi değildirler (olmazlar).


8/ENFÂL-57: Fe immâ teskafennehum fîl harbi feşerrid bihim men halfehum leallehum yezzekkerûn(yezzekkerûne).
Fakat onları, harpte yakaladığın zaman onları öyle yıldır (korkut ki); onların arkasındakiler, böylece tezekkür etsinler.


8/ENFÂL-58: Ve immâ tehâfenne min kavmin hiyâneten fenbiz ileyhim alâ sevâin, innallâhe lâ yuhıbbul hâinîn(hâinîne).
Ve fakat bir kavmin, (ahde) ihanetinden kesinlikle korkarsan artık eşitlik üzerine ahdlerini iptal et (onlara at). Muhakkak ki Allah, hainleri (ihanet edenleri) sevmez.


8/ENFÂL-59: Ve lâ yahsebennellezîne keferû sebekû, innehum lâ yu'cizûn(yu'cizûne).
İnkâr edenler, sakın kurtulduklarını sanmasınlar. Muhakkak ki onlar, (Allah'ı) aciz bırakamazlar.


8/ENFÂL-60: Ve eıddû lehum mesteta'tum min kuvvetin ve min rıbâtil hayli turhibûne bihî aduvvallâhi ve aduvvekum ve âharîne min dûnihim, lâ ta'lemûnehum, allâhu ya'lemuhum, ve mâ tunfikû min şey'in fî sebîlillâhi yuveffe ileykum ve entum lâ tuzlemûn(tuzlemûne).
Onlara karşı kuvvetiniz (gücünüz) ne kadar yeterse ve bağlanan (savaş için beslenen) atlardan (hazırlayın)! Onunla Allah'ın düşmanlarını ve sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka diğerlerini korkutun. Siz onları bilmezsiniz, Allah onları bilir. Allah'ın yolunda her ne infâk ederseniz, size vefa edilir (ödenir) ve siz zulmedilmezsiniz (haksızlığa uğratılmazsınız).


8/ENFÂL-61: Ve in cenehû lis selmi fecnah lehâ ve tevekkel alallâh(alallâhi), innehu huves semîul alîm(alîmu).
Ve eğer teslime (barışa) meylederlerse (yanaşırlarsa), o zaman (sen de) ona meylet (onların teklifini kabul et) ve Allah'a tevekkül et. Muhakkak ki O; en iyi işiten, en iyi bilendir.


8/ENFÂL-62: Ve in yurîdû en yahdeûke feinne hasbekallâh(hasbekallâhu), huvellezî eyyedeke bi nasrihî ve bilmu'minîn(mu'minîne).
Ve eğer sana hile yapmak isterlerse, o taktirde muhakkak ki Allah, sana kâfidir. Yardımı ile seni ve mü'minleri destekleyen, O'dur.


8/ENFÂL-63: Ve ellefe beyne kulûbihim, lev enfakte mâ fîl ardı cemîan mâ ellefte beyne kulûbihim ve lâkinnallâhe ellefe beynehum, innehu azîzun hakîm(hakîmun).
Ve onların kalplerinin arasını (sevgiyle) birleştirdi. Eğer yeryüzündeki şeylerin hepsini infâk etseydin (verseydin), onların kalplerinin arasını birleştiremezdin. Ve lâkin Allah, onların arasını birleştirdi. Muhakkak ki O; Azîz'dir, Hakîm'dir.


8/ENFÂL-64: Yâ eyyuhennebiyyu hasbukallâhu ve menittebeake minel mu'minîn(mu'minîne).
Ey Peygamber! Allah, sana ve mü'minlerden sana tâbî olanlara kâfidir.


8/ENFÂL-65: Yâ eyyuhen nebiyyu harridıl mu'minîne alel kıtâl(kıtâli), in yekun minkum işrûne sâbirûne yaglibû mieteyn(mieteyni), ve in yekûn minkum mietun yaglibû elfen minellezîne keferû bi ennehum kavmun lâ yefkahûn(yefkahûne).
Ey Peygamber! Mü'minleri savaşa teşvik et (isteklerini arttır). Eğer sizden sabırlı olan 20 kişi olursa, 200 kişiye gâlip gelir. Ve şâyet sizden 100 kişi olursa, onların fıkıh (idrak) edemeyen bir kavim olmalarından dolayı, kâfir kimselerden 1000 kişiye gâlip gelir.


8/ENFÂL-66: El'âne haffefallâhu ankum ve alime enne fîkum da'fâ(da'fen), fe in yekun minkum mietun sâbiretun yaglibû mieteyn(mieteyni), ve in yekun minkum elfun yaglibû elfeyni bi iznillâh(iznillâhi), vallâhu meas sâbirîn(sâbirîne).
Şimdi Allah, içinizde zayıflık olduğunu bildi ve sizden hafifletti. Bundan sonra eğer sabreden 100 kişi olursa, 200 kişiye gâlip gelir ve şâyet sizden 1000 kişi olursa, Allah'ın izniyle 2000 kişiye gâlip gelir. Ve Allah, sabredenlerle beraberdir.


8/ENFÂL-67: Mâ kâne li nebiyyin en yekûne lehû esrâ hattâ yushıne fîl ard(ardı), turîdûne aradad dunyâ, vallâhu yurîdul ahıreh(ahırete), vallâhu azîzun hakîm(hakîmun).
Bir nebî (peygamber) için yeryüzünde kesin zafer kazanıncaya kadar onun esirlerinin olması, olmaz (uygun değildir). Siz, dünya malını istiyorsunuz ve Allah, ahireti istiyor. Ve Allah; Azîz'dir, Hakîm'dir.


8/ENFÂL-68: Lev lâ kitâbun minallâhi sebeka le messekum fîmâ ehaztum azâbun azîm(azîmun).
Daha önce (geçmişte), Allah tarafından eğer yazılmış olmasaydı (Levh-i Mahfuz'da) sizin almış olduğunuz şeyler (fidye) konusunda mutlaka size büyük bir azap dokunurdu.


8/ENFÂL-69: Fe kulû mimmâ ganimtum halâlen tayyiben vettekullâh(vettekullâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Artık ganimet olarak aldığınız şeylerden helâl ve temiz olarak yeyiniz! Ve Allah'a karşı takva sahibi olun. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).


8/ENFÂL-70: Yâ eyyuhen nebiyyu kul li men fî eydîkum minel esrâ in ya'lemillâhu fî kulûbikum hayren yu'tikum hayren mimmâ uhıze minkum ve yagfirlekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).
Ey Nebî (Peygamber)! Esirlerden elinizin altında bulunanlara de ki: “Eğer Allah, kalbinizde hayır olduğunu bilirse; size, sizden alınanlardan daha hayırlısı verilir ve size mağfiret eder. Ve Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.”


8/ENFÂL-71: Ve in yurîdû hıyâneteke fe kad hânullâhe min kablu fe emkene minhum, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
Ve şâyet onlar, sana ihanet etmek isterlerse, bu şekilde daha önce de Allah'a ihanet etmişlerdi, o zaman onlardan (onlara karşı) sana imkânlar verdi. Ve Allah; Alîm (en iyi bilen) ve Hakîm'dir (hikmet sahibidir).


8/ENFÂL-72: İnnellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâhi vellezîne âvev ve nasarû ulâike ba'duhum evliyâu ba'd(ba'dın), vellezîne âmenû ve lem yuhâcirû mâ lekum min velâyetihim min şey'in hattâ yuhâcirû, ve inistensarûkum fîd dîni fe aleykumun nasru illâ alâ kavmin beynekum ve beynehum mîsâk(mîsâkun), vallâhu bimâ ta'melûne basîr(basîrun).
Muhakkak ki; âmenû olan ve hicret eden (göç eden kimseler) ve mallarıyla ve nefsleriyle (canlarıyla) Allah yolunda cihad edenler (savaşanlar), (onları) barındıran (himaye eden) ve yardım edenler, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır. Onlar hicret edinceye kadar, onların velâyeti için, sizin üzerinizde bir şey (sorumluluk) yoktur. Ve eğer onlar dîn konusunda sizden yardım isterlerse, sizin ve onların arasında bir misak (durumu) olması hariç, o zaman yardım (etmek) üzerinizedir (üzerinize farzdır). Ve Allah, yapmakta olduğunuz şeyleri görendir.


8/ENFÂL-73: Vellezîne keferû ba'duhum evliyâu ba'd(ba'dın), illâ tef'alûhu tekun fitnetun fîl ardı ve fesâdun kebîr(kebîrun).
Kâfir olan kimseler birbirinin dostlarıdır. Onu yapmazsanız (birbirinizle dost olmazsanız) yeryüzünde fitne ve büyük fesat olur.


8/ENFÂL-74: Vellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi vellezîne âvev ve nasarû ulâike humul mu'minûne hakkâ(hakkân), lehum magfiretun ve rizkun kerîm(kerîmun).
Ve âmenû olanlar ve hicret (göç) eden kimseler ve Allah'ın yolunda cihad (savaş) eden kimseler ve barındıran (himaye eden) ve yardım eden kimseler, işte onlar, onlar gerçek mü'minlerdir. Onlar için mağfiret ve kerim rızık vardır.


8/ENFÂL-75: Vellezîne âmenû min ba'du ve hâcerû ve câhedû meakum fe ulâike minkum, ve ûlûl erhâmi ba'duhum evlâ biba'dın fî kitâbillâh(kitâbillâhi), innallâhe bi kulli şey'in alîm(alîmun).
Ve bundan sonra âmenû olup hicret eden (göç) eden kimseler ve sizinle beraber cihad eden kimseler, işte onlar sizdendir. Allah'ın Kitab'ında rahim sahipleri (akrabalar), birbirlerine daha yakındır. Muhakkak ki Allah, herşeyi en iyi bilendir.


YASİN SÜRESİ bağışlama duası

 

Ve Ahirete İntikal Etmiş Cümle Geçmişlerimizin Ruhuna El Fatiha

TAKİPLİ HATİM SAYFASINA BU LİNKTEN GİDEBİLİRSİNİZ





YASİN SURESİ ARAPÇA
Yasin Suresi Arapça, Yasin suresini Arapça dilinde okumak istiyorsanız aşağıda sıra ile 1-6 sayfanın tamamı verilmiştir. Sıralama birinci sayfadan başlayarak son sayfaya doğru ilerlemektedir.

Yasin Suresi Arapça 1. Sayfası



Yasin Suresi Arapça 2. Sayfası


Yasin Suresi Arapça 3. Sayfası


Yasin Suresi Arapça 4. Sayfası


Yasin Suresi Arapça 5. Sayfası


Yasin Suresi Arapça 6. Sayfası



YASİN   SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU VE MEALİ
Yasin suresi, Mekke'de inmiş olup üç ana konuyu kapsamaktadır. Bunlar, Öldükten sonra dirilme ve haşre iman, belde halkının kıssası ve Âlemlerin Rabbi'nin birliğini gösteren kesin delillerdir ve 83 Ayet'tir, Kuran-ı Kerimin en büyük suresi olarak kabul edilir.

Yasin suresi, vahyin doğruluğu ve Hz. Muhammed (s. a. v. )'in peygamberliğinin gerçek olduğuna dair Kur'an-ı Kerim üzerine yemin ile başlar. Sonra azgınlık ve sapıklıkta devam eden ve peygamberlerin efendisi Muhammed b. Abdullah'ı (s. a. v. ) yalanlayan, dolayısıyla üzerlerine Allah'ın azap ve intikamı hak olan Kureyş kâfirlerinden söz eder. 

Sonra bu sure vahyi ve peygamberliği yalanlamanın sonucundan sakındırmak maksadıyle, peygamberleri yalanlamış olan Antakya beldesinin halkı ile ilgili kıssayı anlatır. Bunu, Kur'an'ın; ret ve öğüt alınması için kıssaları anlatma hususundaki üslubuyla ifade eder.

Yasin suresi, kavmine nasihat eden, sonunda kavmi tarafından öldürülen ve Yüce Allah tarafından cennete sokulan mü'min davetçi Habîbu'n-neccâr'ın durumunu anlatır. Onu öldürenleri, Yüce Allah mühlet vermeksizin öldürücü ve yok edici şiddetli bir sesle cezalandırmıştır. 

Yasin suresi, bu harika kâinatta Allah'ın birliğini ve gücünü gösteren delillerden söz eder. Buna, içinde hayat bulunan kupkuru arz sahnesinden başlayarak sırasıyla, gündüzün kendisinden sıyrılmasıyla kapkaranlık bir hal alan gece sahnesinden, Allah'ın kudretiyle, sapmadan bir yörüngede dönen parlak güneş sahnesinden, yörüngelerinde derece derece şekil alan aydan ve. ilk insanların nesillerini yüklenip taşıyan dolu gemiden bahseder ki bunların hepsi Allah'ın gücünü gösteren apaçık delillerdir. 

Yasin suresi, kıyamet ve onun korkunç hallerinden, üfürüldüğünde insanların kabirlerinden kalkacağı diriliş ve haşir üfürüğünden, cennet ve cehennem ehlinden, o korkunç günde mü'minlerle suçluların birbirlerinden ayırt edileceğinden, neticede bahtiyarların Naîm cennetlerinde, bedbahtların da cehennemin alt tabakalarında yer alacağından bahseder. 

Yasin suresi, "öldükten sonra dirilme ve hesap" denilen ana konuyu ele alıp onun meydana geleceğine dair kesin delilleri anlatarak sona erer.
Bismillahirrahmanirrahim
1. Ayet : Yasin
Anlamı : Yasin
2. Ayet : Vel kur'anil hakiym
3. Ayet : İnneke le minel murseliyn
Anlamı : 2 ve 3. Ayet : Ayet : Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi
4. Ayet : Ala sıratım müstekıym
Anlamı : Dosdoğru bir yol üzerindesin. Ayet :
5. Ayet : Tenziylel aziyzir rahıym
6. Ayet : Li tünzira kavmem ma ünzira abaühüm fehüm ğafilun
Anlamı : 5 ve 6. Ayet - Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.
7. Ayet : Le kad hakkal kavlü ala ekserihim fehüm la yü'minun
Anlamı : Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.
8. Ayet : İnna cealna fı a'nakıhim ağlalen fe hiye ilel ezkani fehüm mukmehun
Anlamı : Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.
9. Ayet : Ve cealna mim beyni eydihim seddev ve min halfihim sedden fe ağşeynahüm fehüm la yübsırun
Anlamı : Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler.
10. Ayet : Ve sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm la yü'minun
Anlamı : Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.
11. Ayet : İnnema tünziru menittebeaz zikra ve haşiyer rahmane bil ğayb fe beşşirhü bi mağfirativ ve ecrin kerım
Anlamı : Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.
12. Ayet : İnna nahnü nuhyil mevta ve nektübü ma kaddemu ve asarahüm ve külle şey'in ahsaynahü fı imamim mübiyn
Anlamı : Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir "imam-ı mübin"de (ana kitapta, yani Levh-i mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir.
13. Ayet : Vadrib lehüm meselen ashabel karyeh iz caehel murselun
Anlamı : Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.
14. Ayet : İz erselna ileyhimüsneyni fe kezzebuhüma fe azzezna bi salisin fe kalu inna ileyküm murselun
Anlamı : Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: "Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz." dediler.
15. Ayet : Kalu ma entüm illa beşerum mislüna ve ma enzeler rahmanü min şey'in in entüm illa tekzibun
Anlamı : Onlar da: "Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler.
16. Ayet : Kalu rabbüna ya'lemü inna ileyküm le murselun
Anlamı : Peygamberler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz."
17. Ayet : Ve ma aleyna illel belağul mübın
Anlamı : "Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir."
18. Ayet : Kalu inna tetayyarna biküm leil lem tentehu le nercümenneküm ve le yemessenneküm minna azabün eliym
Anlamı : Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur."
19. Ayet : Kalu tairuküm meaküm ein zükkirtüm bel entüm kavmüm müsrifun
Anlamı : Peygamberler de şöyle cevap verdiler: "Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz."
20. Ayet : Ve cae min aksal medıneti racülüy yes'a kale ya kavmittebiul murseliyn
Anlamı : O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elçilere!"
21. Ayet : İttebiu mel la yes'elüküm ecrav vehüm mühtedun
Anlamı : "Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir."
22. Ayet : Ve ma liye la a'büdüllezı fetaranı ve ileyhi türceun
Anlamı : "Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."
23. Ayet : E ettehızü min dunihı aliheten iy yüridnir rahmanü bi durril la tuğni annı şefaatühüm şey'ev ve la yünkızun
Anlamı : "Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar."
24. Ayet : İnnı izel le fı dalalim mübın
Anlamı : "Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum."
25. Ayet : İnnı amentü bi rabbiküm fesmeun
Anlamı : "Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni."
26. Ayet : Kıyledhulil cenneh kale ya leyte kavmı ya'lemun
Anlamı : (Sonra ona) "haydi gir cennete!" denildi. O da dedi ki: "Ne olurdu kavmim bilseydi!"
27. Ayet : Bima ğafera lı rabbı ve cealenı minel mükramiyn
Anlamı : "Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını."
28. Ayet : Ve ma enzelna ala kavmihı mim ba'dihı min cündim mines semai ve ma künna münziliyn
Anlamı : Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
29. Ayet : İn kanet illa sayhatev vahıdeten fe iza hüm hamidun
Anlamı : Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.
30. Ayet : Ya hasraten alel ıbad ma yetiyhim mir rasulin illa kanu bihı yestehziun
Anlamı : Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
31. Ayet : Elem yerav kem ehlekna kablehüm minel kuruni ennehüm ileyhim la yarciun
Anlamı : Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar.
32. Ayet : Ve in küllül lemma cemiy'ul ledeyna muhdarun
Anlamı : Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir.
33. Ayet : Ve ayetül lehümül erdul meyteh ahyeynaha ve ahracna minha habben feminhü ye'külun
Anlamı : Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.
34. Ayet : Ve cealna fiyha cennatim min nahıyliv ve a'nabiv ve feccerna fiyha minel uyun
Anlamı : Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık.
35. Ayet : Li ye'külu min semerihı ve ma amilethü eydiyhim efela yeşkürun
Anlamı : (Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hâlâ şükretmeyecekler mi?
36. Ayet : Sübhanellezı halekal ezvace külleha mimma tümbitül erdu ve min enfüsihim ve mimma la ya'lemun
Anlamı : Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir.
37. Ayet : Ve ayetül lehümül leyl neslehu minhün nehara fe iza hüm muslimun
Anlamı : Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.
38. Ayet : Veş şemsü tecrı li müstekarril leha zalike takdiyrul aziyzil aliym
Anlamı : Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
39. Ayet : Vel kamera kaddernahü menazile hatta ade kel urcunil kadiym
Anlamı : Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.
40. Ayet : Leşşemsü yembeğıy leha en tüdrikel kamera velel leylü sabikun nehar ve küllün fı felekiy yesbehun
Anlamı : Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.
41. Ayet : Ve ayetül lehüm enna hamelna zürriyyetehüm fil fülkil meşhun
Anlamı : Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.
42. Ayet : Ve halakna lehüm mim mislihı ma yarkebun
Anlamı : Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır.
43. Ayet : Ve in neşe' nuğrıkküm fela sariyha lehüm velahüm yünkazun
Anlamı : Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.
44. Ayet : İlla rahmetem minna ve metaan ila hıyn
Anlamı : Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka.
45. Ayet : Ve iza kıyle lehümütteku ma beyne eydıküm ve ma halfeküm lealleküm türhamun
Anlamı : Durum böyle iken onlara: "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin" denildiği zaman,
46. Ayet : Ve ma te'tiyhim min ayetim min ayati rabbihim illa kanu anha mu'ridıyn
Anlamı : Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.
47. Ayet : Ve iza kıyle lehüm enfiku mimma razekakümüllahü kalelleziyne keferu lilleziyne amenu e nut'ımü mel lev yeşaüllahü at'amehu in entüm illa fı dalalim mübın
Anlamı : Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın" dendiği zaman, o kâfirler, müminler için: "Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?" dediler.
48. Ayet : Ve yekulune meta hazel va'dü in küntüm sadikıyn
Anlamı : Yine onlar: "Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?" diyorlar.
49. Ayet : Ma yenzurune illa sayhatev vahıdeten te'huzühüm vehüm yehıssımun
Anlamı : Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir.
50. Ayet : Fela yestetıy'une tevsıyetev ve la ila ehlihim yarciun
Anlamı : O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.
51. Ayet : Ve nüfiha fis suri fe iza hüm minel ecdasi ila rabbihim yensilun
Anlamı : Sûr'a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.
52. Ayet : Kalu ya veylena mem beasena mim merkadina haza ma veader rahmanü ve sadekal murselun
Anlamı : Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler" derler.
53. Ayet : İn kanet illa sayhatev vahıdeten feiza hüm cemiy'ul ledeyna muhdarun
Anlamı : Başka değil, sadece bir tek çığlık olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza getirilmişlerdir.
54. Ayet : Fel yevme la tuzlemü nefsün şey'ev vela tüczevne illa ma küntüm ta'melun
Anlamı : Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
55. Ayet : İnne ashabel cennetil yevme fı şüğulin fakihun
Anlamı : Gerçekten cennetlik olanlar bugün bir meşguliyet içinde zevk etmektedirler.
56. Ayet : Hüm ve ezvacühüm fı zılalın alel eraiki müttekiun
Anlamı : Kendileri ve eşleri gölgelerde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.
57. Ayet : Lehüm fiyha fakihetüv ve lehüm ma yeddeun
Anlamı : Onlara orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey onlarındır.
58. Ayet : Selamün kavlem mir rabbir rahıym
Anlamı : (Onlara) Rahîm olan Rab'den "selâm" sözü vardır.
59. Ayet : Vemtazül yevme eyyühel mücrimun
Anlamı : Ey günahkârlar! Bugün siz bir tarafa ayrılın.
60. Ayet : Elem a'hed ileyküm ya benı ademe el la ta'büdüş şeytan innehu leküm adüvvüm mübiyn
61. Ayet : Ve enı'büduni haza sıratum müstekıym
Anlamı : 60 ve 61. Ayet - "Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?" (buyurulacak)
62. Ayet : Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra efelem tekunu ta'kılun
Anlamı : Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?
63. Ayet : Hazihı cehennemülletı küntüm tuadun
Anlamı : İşte bu size vaad edilen cehennemdir.
64. Ayet : Islevhel yevme bima küntüm tekfürun
Anlamı : Bugün yaslanın ona bakalım inkâr ettiğiniz için.
65. Ayet : El yevme nahtimü ala efvahihim ve tükellimüna eydıhim ve teşhedü ercülühüm bima kanu yeksibun
Anlamı : Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder.
66. Ayet : Velev neşaü letamesna ala a'yünihim festebekus sırata fe enna yübsırun
Anlamı : Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecekler?
67. Ayet : Velev neşaü le mesahnahüm ala mekanetihim femestetau mudiyyev ve la yarciun
Anlamı : Yine dileseydik oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi, ne de geri dönebilirlerdi.
68. Ayet : Ve men nüammirhü nünekkishü fil halk efela ya'kılun
Anlamı : Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güç ve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı?
69. Ayet : Ve ma alemnahüş şı'ra ve ma yembeğıy leh in hüve illa zikruv ve kur'anüm mübiyn
Anlamı : Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.
70. Ayet : Li yünzira men kane hayyave ve yehıkkal kavlü alel kafirın
Anlamı : (Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir.
71. Ayet : E ve lem yerav enna halakna lehüm mimma amilet eydına en'amen fehüm leha malikun
Anlamı : Şunu da görmediler mi: Biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar.
72. Ayet : Ve zellelnaha lehüm fe minha rakubühüm ve minha ye'külun
Anlamı : Onları, kendilerinin hizmetine vermişiz de, hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar.
73. Ayet : Ve lehüm fiyha menafiu ve meşarib efela yeşkürun
Anlamı : Onlarda daha birçok menfaatleri ve türlü içecekleri de var. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
74. Ayet : Vettehazu min dunillahi alihetel leallehüm yünsarun
Anlamı : Onlar, Allah'tan başka birtakım ilâhlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.
75. Ayet : La yestetıy'une nasrahüm vehüm lehüm cündüm muhdarun
Anlamı : Onların, onlara yardıma güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için bazı askerlerdir.
76. Ayet : Fela yahzünke kavlühüm inna na'lemü ma yüsirrune ve ma yu'linun
Anlamı : O halde onların sözleri seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını da.
77. Ayet : Evelem yeral insanü enna halaknahü min nutfetin fe iza hüve hasıymün mübın
Anlamı : İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi?
78. Ayet : Ve darabe lena meselev ve nesiye halkah kale mey yuhyil ızame ve hiye ramım
Anlamı : Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?" dedi.
79. Ayet : Kul yuhyıhellezı enşeeha evvele merrah ve hüve bi külli halkın alım
Anlamı : De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir."
80. Ayet : Ellezı ceale leküm mineş şeceril ahdari naran fe iza entüm minhü tukıdun
Anlamı : Size o yeşil ağaçtan bir ateş yapan O'dur. Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız.
81. Ayet : Eveleysellezı halekas semavati vel erda bi kadirin ala ey yahlüka mislehüm bela ve hüvel hallakul alım
Anlamı : Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.
82. Ayet : İnnema emruhu iza erade şey'en ey yekule lehu kün fe yekun
Anlamı : O'nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.
83. Ayet : Fe sübhanellezı bi yedihı melekutü külli şey'iv ve ileyhi türceun
Anlamı : O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz.

İçindekiler

RADYO KAİNAT DİNLESİN