3.04.2016

El Gaffar

El Esmaul Husna: El-Ğaffar Mumsema EL-ĞAFFAR “Mağfireti , bağışlaması pek çok olan.” “Kullarının günahlarını affetmekle örten.” Taberî “Tekrar tekrar affeden.” (Gazâlî) “Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır.” (Nuh, 71/10) EL-ĞAFFAR Günahlarına aldırış etmeksizin, Cennete gireceğinden emin bir halde yaşamak, büyük bir gaflet olduğu gibi, isyanlarına bakarak ‘ben artık mağfiret olunmam’ demek de büyük bir hatadır. Birinci hal Allah’ın gazabından emin olmak, ikincisi ise rahmetinden ümit kesmekle yeise düşmektir. İşte Ğaffar ismi, insanı yeisten kurtaran en büyük bir ümit kaynağıdır. İmam Gazâlî Hazretleri, Ğaffar isminin ‘kötüyü, çirkini örten’ mânâsına geldiğini zikrettikten sonra, önemli bir noktaya dikkatimizi çeker: “Allah, insanın yüzünü, gözünü, elini açığa çıkardığı halde;midesini, bağırsaklarını ve sair görünmesi hoş olmayan organlarını içeride yaratmıştır. Onları böylece örten Allah, kulunun günahlarını da örter” Yine o büyük İmam, Ğaffar ismine, ‘tekrar tekrar affeden’ mânâsı vermiştir. Bu mânâyı düşünürken, Hazreti Mevlâna’nın, bazı haddini bilmezlerce tenkit konusu yapılan bir mısrası hatırıma geldi: “Bin defa tövbe şişesini kırmış olsan yine gel!” ‘Tövbe şişesini kırmak,’ günahkâr Müslümanlar için söz konusudur. Bu söz, o büyük insanın Ğaffar isminin inceliklerini çok iyi kavradığının işareti iken, maalesef çok yanlış şekilde ele alındı ve o muhterem zâta cahilce hücum edildi. Tövbesini defalarca bozan bir kul, pişman olarak Allah’ın dergahına sığınsa ve affını dilese, Ğaffar ismi gereği, Allah bu kulu affeder. Allah’ın affettiğini kulların etmemesi, işin içine nefsin, hissin ve dar görüşlülüğün girdiğini gösterir. Kendisine yapılan bir kötülüğü yıllarca unutamayıp, mü’min kardeşini affetmeye yanaşmayan bir insanın, Hazreti Mevlâna’nın bu sözünü kavraması oldukça zordur. ••• Ğaffar isminden nasiplenmenin birinci şartı, pişmanlık duymak, tövbe ve istiğfar ile mağfiret kapısını çalmaktır. Bir diğer şartı da, başkalarını affetmek, kusurlarını örtmektir. Affedenin, mağfiret olunması kuvvetle umulur.

Alaaddin Başar (Prof.Dr.)

El Fettah



El Evvel


Ed Darr


Ed-Darr : الضار 

Cenab-ı Hak buyuruyor:
“Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O’na yalvarmaktasınız.” (Nahl,53) 
“Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O’ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O, herşeye güç yetirendir.” (Enam,17)
Menfaatleri ve mazaaratları yaratan, ancak Allah’tır.
Bütün olaylar sebeplerle meydana geliyorsa da, sebepler yok olanı var edemez. Onlar ancak insanların elinde birer tutamak ve Hak’tan bir isteme vesikası olmak üzere yaratılmıştır.
İnsanın menfaat ve zararlarına  hakim ve rakipsiz müessir ancak Allah’tır. O, insanlara, menfaat ve zararları ayırd edici kuvvet vermiştir.

Ed-Darr Esması
Ed-Darr Esması

Allah’ın bir zarar vermeyi  dilemesini hiç bir şey önleyemez.
Allah her şeyi yaratan ve yarattığına bir etki koyandır. Her şeyin olumlu ve olumsuz etkisi O’nun yed-i kudretindedir. O’nun iradesi, dilemesi ve izni olmadan hiçbir şey etkisini gösteremez.
Allah’a sadece Dâr ismiyle dua etmek caiz değildir. Bu nedenle her iki isimle (Darr, Nâfi) birlikte dua edilmelidir. Bu iki ismin birlikte zikredilmesi, Allah’ın dilediğine yarar sağlamaya dilediğine de zarar vermeye kadir olduğunu gösterir. Zira zarar verme veya yarar sağlama gücüne sahip olmayanın varlığı ve etkiside olmaz.
Tatlı, güzel şeyleri halkeden Rabbimiz olduğu gibi; acı, sıkıntılı ve kederli şeyleri de O yaratmıştır.
Ed Darr Ebced değeri ve zikir saati:ED-DARR isminin zikri(1001) adettir.Zikir saati Merih, günü Salı‘dır.

Ed -Darr esmasını bilmenin faydaları

  • Her müslüman Allah’tan başka zarar veren biri olmadığına inanmalı, O’nun iradesi ve fiiliyle gerçekleştiğini bilmelidir. Dünya hayatı da ahiret hayatı da yarar ve zarar arasında taksim edilmiştir. Buna göre cennet saf yarar, cehennem de saf zarardır. Dünyada geçekleşen zarar, ahiret için bir yarara dönüşebilir. Bu durumda bu dünyadaki zarar, mecazi anlamdadır. Eğer dünyadaki  zarar, ahiret için de bir zarar ise bu durumda zarar gerçek anlamdadır.

Ed-Darr Esmasının Faziletleri, Havas ve Esrarı

  • Ed-Darr ism-i şerifi, zalimlerin maddeten ve manen zarara uğraması için, “Ya Darr Celle celalühü” diye 101 kere okunur.
  • Ed- Darr ism-i şerifin zikrini her Cuma gecesi 100 kere okumaya devam eden kimsenin vücudu afiyette olur.İnsanlar kendisini sever.
  • Belirtilen esaslara uygun olarak, kim bu ismin zikrine devam ederse, kendisine düşmanlık eden, kin besleyenler, kısa zamanda dağılıp perişan olurlar.Düşmanlığa devam edenler ise bir süre sonra helak olurlar.
  • Her Cuma gecesi “YA DARR” diye zikreden kimse, Cenab-ı  Hakka yakın olur,her türlü zarardan korunur.
  • Bu isim “EL-KAHHAR, EL -CEBBAR,EL-MÜNTEKİM” gibi isimlerdendir.hak edenlere zarar vermek,özellikle dine musallat olanları def etmek için okunan isimlerdendir.
  •  Zulümden kurtulmak isteyen, her gün 1001 kere ” Ya Darr celle celâlühû ” ism-i şerifini okursa, maksadı hasıl olur.

El Celil



El Cebbar



“el-Cebbâr” ism-i şerîfi, günlük hayatta da kullandığımıza yakın bir anlamda; “istediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan, büyüklük ve azamet sahibi, kudret sahibi, imar eden, kullarını ıslah eden, tevbe etmeye döndürüp onları ıslah eden” anlamlarına gelir. Büyük müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır bu ism-i şerîfin manasını kısaca şöyle ifade eder: “… Bu manada Cebbar ismi halkın eksikliklerini tamamlayan, ihtiyaçlarını gideren, işlerini düzelten ve bu konuda gereken şeyi, gereği gibi yapmakta çok iktidarlı olan hâkim manasını ifade eder.
Âcizi güçlendiren, güçlükleri kolaylaştıran, sabır veren, yüce olan, her şeyden üstün olup onlara hâkim ve galip olan, kendisine ortak koşulmasından da münezzeh olan” şeklindeki manalar, Allah Teâlâ’nın el-Cebbâr isminin yansıyan manalarıdır.
Allah Teâlâ kullarını iman ve amel bakımından mükellef tutmuş, bu mükellefiyetlerini yerine getirmeleri konusunda onlara vaat ve tehditlerde bulunmuştur ki bu durum onun el-Cebbâr isminin bir özelliğidir.
Bu ism-i şerîfin manasına vakıf olan mü’minler, kırılan ümitlerinin canlanması, perişanlık durumunda hâllerin izalesinin dahi Allah Teâlâ’nın halk etmesiyle gerçekleşeceğini bilirler ve O’ndan başkasından medet umarak yanlış kapıya yönelme gibi bir durumla karşı karşıya kalmazlar.
İmanın farkında olan bir mü’min, dünyanın işleyişinde cebren gerçekleşen fiilleri fark eder ve bunların nice rahmet ve hikmetlere binaen gerçekleştiğini algılar. Bu ism-i şerîfin tecelli ettiği kimseler, gıpta edilen kimselerdir. Bu (başkalarına gıpta etme) durumdan hariç olan tek kul, Peygamber Efendimiz’dir (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem). Zira onun ahlâkına, şahsiyetine herkes gıpta eder.

Faziletleri ve Zikrindeki Faydalar

Haksız yere hapse düşen bir kimse kırk gün boyunca sabah namazlarını müteakip yirmi bir defa “Yâ Cebbâr” ism-i şerîfini zikretmeye devam ederse Allâh’ın (Celle Celâluhû) izniyle hapisten kurtulur. Eğer esir alınmışsa, bu terkip vesilesiyle esaretten kurtulur. Aynı zikre aynı şekilde devam edenler eğer zulüm altındalarsa, zulmüne maruz kaldıkları zalimlerin ve gaddarların şerrinden emin olurlar.
Bu ism-i şerîfin zikrine ihlâsla ve samimiyetle devam eden kimseler, tecellilerine nail olarak herkes tarafından sevilen ve sayılan kimseler hâline gelirler. Bu ism-i şerîfi virt edinenler; insanların, cinlerin ve şeytanlarından şerlerinden emin olurlar.


El Camii

El Berr


İstanbul Üsküdar Başvaizi
Berr” kelimesi Arapçada “itaatkâr, sadakatli, vefakâr ve iyiliksever olma” anlamına gelen “birr” kökünden türemiş bir sıfattır. Esmayıhüsnadan biri olarak “yaratıklarına karşı rahmeti, mağfireti, lütuf ve ihsanı bol” ve “söz ve haberlerinde mutlak sadık, asla yalan söylemeyen” şeklinde olmak üzere iki farklı anlam taşır. Hakikate sadakat ile mutlak iyiliğin aynı kelime ile ifade edilmesinin de dikkat çekici olduğunu belirttikten sonra bu ismin anlamındaki genişliğe de işaret etmek gerekir. Bu kelimenin aynı zamanda yeryüzünün kara parçaları anlamına geldiğine de işaret eden Ragıb el-Isfehanî kelimenin kökenindeki genişlik anlamını öne çıkararak “Berr” olmanın hayırlardaki genişlikle ilişkisine dikkatlerimizi çeker.
Berr ismi taşıdığı ikinci anlam itibarıyla de Allah Teâlâ’nın sözlerinin ve O’ndan gelen haberlerin tartışılmaz, kesin doğrular olduğunu ifade eder. Allah’ın ilmi, dolayısıyla da verdiği bilgi değişmez, zaman onu eskitmez, hiçbir zaman hükümsüz kalmaz. O bilgiden şüphe duyan kendisine yazık eder. Çünkü şaşmaz, yanılmaz, mutlak gerçek olan hakikatin kaynağından uzak düşmüş olur. Gidişatının hakikat ile örtüşme ihtimali kalmaz.
Berr, Yüce Rabbimizin asli isimlerinden olduğu cihetle kâinatta asıl olan iyilik ve hakikate sadakattir. Kötülük ve yanılgı asıl değil, arızidir. Bu ikisi iyiliğin azalması ve hakikatten sapılması sonucu ortaya çıkar. Kötülükleri asli zannetmek ve bu durumu “tanrının iyiliği” inancı ile bağdaştıramamak yüzyıllar boyunca insanları şirke sürüklemiş, günümüzde de tanrı fikrini tamamen reddetmeye sevk etmiştir. Oysa kötülük, iyiliğin azalması sonucu ortaya çıkan arızi bir durumdur.
Kur’an’da Berr
Kur’an’da “çok şefkatli ve kerem sahibi” anlamında olmak üzere sadece bir ayette ve “Rahîm” ismiyle birlikte Allah’ı tavsif eder. Berr ve Rahîm isimlerinin bir arada zikredilmesi bize, (Rahman isminden farklı olarak, Rahîm isminin ifade ettiği merhametin kulun ameline bağlı bir karşılık olmasından dolayı) Rabbimizin iyilik ve ihsanlarının biz kulların tercih ve davranışlarına bağlı olduğuna da işaret eder. Cennetliklerin, kendilerini bu konuma getiren dünya hâlleri hakkında yaptıkları sohbetin bir parçasını aktaran bu ayetin metnine baktığımızda bu vurguyu açıkça görürüz: “Gerçekten biz bundan önce ona yalvarıyorduk. Şüphesiz O iyilik edendir, çok merhametlidir.” (Tur, 52/28.)
Berr tecelli ederse
Kur’an’a göre, insanların “berr” olarak nitelenmesi, “birr/iyilik”in bütün vasıflarına tam olarak sahip olmasına bağlıdır.  Kur’an’da birr (iyilik) kavramının kapsamlı bir şekilde açıklandığı ve kimlere “iyi” denilebileceğinin açıkça ortaya konduğu Bakara suresi 177. ayete göre inanç, ibadet, güzel ahlak, fedakârlık, metanet ve sabır alanlarında eksikleri olanlar “iyi”lerden olamazlar. “İyi” denebilecek insanın bütün yönlerini kapsayan bu hususlardan hiçbiri, diğerinin yokluğunu telafi edemez.
Bu ismin tecelli ettiği kullar kendisine ihsanda bulunana fazlasıyla mukabelede bulunduğu gibi birine iyilik etmek için onun kendisine iyi davranmış olmasını beklemez; iyilik çetelesi tutmaz. Müslüman iyilik gördüğü veya beklediği için değil, iyi bir insan olduğu için iyilik yapar. Hatta kötülük yapmış olana dahi iyilikle mukabelede bulunur. İnsanların özürlerini kabul eder, onları yokuşa sürmez, ilişkileri zorlaştırmaz. İnsanlara ikram edeceği zaman kendisine en sevimli gelen şeylerden ikram eder. Bütün iyiliklerinin, Yüce Allah’ın kendisine yaptığı ikramlar sayesinde olduğunu unutmaz. İyiliklerini kendinden bilmez.
Aslında iyilik etmek, iyilik edilen kişiden çok, iyilik eden için şifadır. Kişinin kendini iyiler arasında hissetmesi onu depresif düşüncelerden korur. Bu nedenle günümüzde karşılıksız iyilik etmek, psikolojik terapi yöntemi olarak uygulanmaktadır.
Kuşeyrî, “Berr” isminin kapsadığı sırları açıklarken berr ile  “birrül valideyn” (ana-babaya iyilik ve ihsanda bulunmak) arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Bu kapsamda Allah Teâlâ’nın kula iyilik ve ihsanlarının, o kulun ana babasına itaat ve ihsanına bağlı olduğunu da vurgular. Elbette bu ismin tecelli ettiği kul bütün mahlukata iyi davranır. Ancak hiyerarşik değer anlayışını kaybetmiş olan bizlerin, ana-baba, aile büyükleri, hocalar gibi üzerimizde emeği olan insanlara iyi davranmayı özellikle hatırlamamız gerekir.
Sufilere göre bu ismin içerdiği anlamları kavramış olan bir kul, Allah’ın, onun eksik ve günahlarını bağışlayıp onlara rağmen nasıl iyilik ve ihsanda bulunduğunu iyice düşünmeli ve günahlara odaklanmak yerine –Allah onları nasıl örttüyse- kendisi de kendisini bağışlayıp günahlardan doğan ezikliği sürdürmeyi bırakmalı, iyiliklerini çoğaltmak suretiyle Allah’a şükretmeye yönelmelidir. Ders almak ve bir daha işlememe azmini güçlendirmek için arada bir günahları hatırlamakta yarar vardır. Ancak bilmelidir ki sürekli hata ve eksikliklerini düşünmek kişinin iyilik ve güzellik kapasitesini yok eden bir odaklanma hatasıdır. Sürekli pişmanlık aşamasına takılıp kalanlar nefs basamaklarında yükselemezler. Üstelik bu hâl Berr olan Allah Teâlâ’nın lütuf ve ikramlarını görmeye mani olur. Kişi sırf bu yüzden dahi şükür mertebesini kaybedebilir. Hatalar istiğfarla temizlenmeli, günahlar örtülmeli, hatta unutulmalı, Allah’ın nimetlerine odaklanarak şükrünü ifa etmeye bakılmalı. Efendimizin de defalarca vurguladığı gibi insanların en hayırlısı, iyi amellerle meşgul olan, hayırlarda yarışan, kalbinde şer bulundurmayan ve hiç kimseye eziyet etmeyendir.
KAYNAK: DİYANET HABER

El Bedi

El Esmâu'l Hüsnâ Dersleri 65 (El Fâlik - El Bedî) / Mustafa İslamoğlu

İçindekiler

RADYO KAİNAT DİNLESİN