12.04.2014

YA BAKİ



ecel saati gelenler, Allah'ın elçilerine boyun eğerek, ebedî âleme göç etmiştir.

Zaman, işte bu noktada âdeta dillenir; aklını kullanabilene, düşünebilene: "Her şey fâni, ancak Allah Bâki'dir..."

Bu yaşlı dünya, nice iyi insanları ve nice kötü insanları dolaştırdı omuzlarında... Dünya, kendilerini ilâh ilân eden Firavunları da; Hz. İbrahim'i ateşe atan Nemrutları da, kayaları inanılmaz bir teknoloji ile oyan Âd kavmini de misafir etti... Şimdi ise onlardan bir iz bile kalmamış durumda. Çünkü hepsi "fani" idi dostlarım. Ne kadar güçlü olsalar da, ne kadar kudretli ve otorite sahibi olsalar da hepsi faniydi, ölümlüydü, geldiler ve geçtiler... Geldiler ve göçtüler...

Bâkî olan Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de onların halini şöyle anlatır, biz inanan kullarına:

Hûd sûresi (11), 100: "İşte bu helâk olmuş memleketlerin önemli haberlerindendir. Sana onu kıssa olarak anlatıyoruz. Onlardan yerinde duranlar da var, biçilenler (yok olup gidenler) de."

Hacc sûresi (22), 45: "Nice memleketler vardı ki, zulüm yaparlarken biz onları yok ettik. Artık damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır. (Geride) Nice terkedilmiş kuyularla bomboş kalmış yüksek saraylar (bırakılmıştır.)"

Tarih, geçmişe ibretle bakana "Her şey fani, yalnız Allah Bâkî'dir" der dostlar.

Muhammed sûresi (47), 10: "Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı? Baksalar ya, kendilerinden öncekilerin akıbeti nasıl olmuş?"

Dünya hayatı geçicidir, bizleri ebedî olan bir âlem beklemektedir. Bu fani dünya, bâki olanı kazanmak için bize verilmiştir; kıymetini bilmeli, dünya hayatını boşa geçirmemeliyiz.

Dünya, hâl lisanı ile kendisini ibretle seyredene, "Bana aldanma, ben de faniyim, benim de sonum kıyametle gelecek, Bâkî olan sadece Allah'tır" der.

Âlemlerin Rabbi olan Allah (cc), rahmetiyle yarattığı kulunun fıtratına sevgiyi, muhabbeti işlemiştir. Hakk Teâlâ kulunun bedeninin gelişmesi için gerekli gıdayı alabilmesini midesinin açlık duygusu ile harekete geçmesine bağladığı gibi; kulunun fani dünyaya bağlanmaması için de fıtratına ebedî olanı sevme duygusunu yerleştirmiştir. İşte insan, bu sonsuz rahmetin ışığında, yeryüzünde geçirdiği kısıtlı ömrü bile bâki olan her şeyi özleyerek, arayarak mutlu olmaya çalışır. İnsanoğlu, gönlüne yerleştirilen sevme duygusunu Yaradanına yöneltir, muhabbeti sadece O'na hasrederse, işte o zaman; dünya hayatının acılarıyla, sıkıntılarıyla fazlaca üzülmez, dünyadaki ayrılıklar ile perişan olmaz, fırtınalar karşısında yıkılmaz...

Bu insan bilir ki, dünya hayatındaki her şey geçicidir, kaybolucudur, üzülmeye değmez...

Yine bu insan bilir ki, "dost" bildiği, kendisine güvendiği ve sevdiği yaradılanların tümünün kendisine döneceği Zât, Bâkî'dir. Bâkî olana sevdalı kullar acılarla ve ölüm imtihanlarıyla sarsılmaz. Bu kullar bilir ki, gerçek sevginin, şefkatin kaynağı olan Zât, onları kucaklamakta; rahmeti ile sarmalamaktadır. Bir gün muhteşem huzurda bir araya gelinecek; sevenler buluşacaktır...

İnsan yanlışlık yapar da fıtratındaki sevgiyi fani olan şeylere yöneltirse, işte o zaman, daha dünyada iken, onların kendisini bırakıp gitmelerini gördükçe tarifsiz acılar yaşar... Onun için dünya artık cehennem olmuştur.

Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) hiç kimseyi aşırı sevmemeyi öğütlemiştir:

"Bir kimseyi aşırı sevme, bir gün senin düşmanın olabilir. Bir kimseye de aşırı düşmanlık besleme, bir gün senin dostun olabilir." (Tirmizî, Birr, 60.)

Kısa olan ömür Bâkî olan Allah'ın yolunda sarf edilerek uzun ve semereli bir hale getirilebilir; böylece Hakk Teâlâ'nın rızası talep edilecek amellere koşulur dostlarım.

Allah; el-Bâkî olan Yüce Allah öyle bir dosttur ki O'nu tanımalı, hayatımızın O'nunla nasıl değerlendiğinin, kıymetlendiğinin farkına varmalıyız.

Peygamber Efendimiz, ilmin inceliklerini soran bedeviye, "İlmin başını öğrendin mi?" diye sordu. O da, "İlmin başı ne ki?" dedi. Bedeviye, "İlmin başı, Allah'ı tanımaktır. Bu da O'nun; misli, benzeri, zıttı, dengi, eşi olmadığını, vâhid, evvel, ahir, zâhir ve bâtın olduğunu bilmektir." (Seyyid Alizâde, Şerhu Şir'ati'l-İslâm, s. 38.) buyurdu. Bir başka zaman da, "Acıya sabredip uğradığı felaketi gizlemesi ve kimseye şikâyet etmemesi, kişinin Allah'ı iyi tanımış olmasındandır." buyurdu.

Kudretiyle zamana hükmeden, el-Bâkî olan Allah'ım! Ramazan ayının son on gecesine gizlediğin Kadir gecesini ihyâ eden kuluna 80 yıllık ibadet sevabı veren Rabbim! Miraç hadisesi ile Habibini gece yürüyüşü ile gayb âleminde ağırlayan ve biz aciz kullarına "bast-ı zaman"ı/ "zamanın genişlemesi"ni gösteren Rabbim! Ruhuma, bekâ âleminin huzurunu dolduran, kısacık ömrümü, zaman içinde zamanlar halk ederek kıymetlendiren Rabbim! Önünde diz çöküyor, başımı secdelere koyuyor ve Sana kelâmınla iltica ediyorum:

Rahmân sûresi (55), 26, 27: "Yer üzerinde bulunan her şey fânidir. Yalnız celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) baki kalacaktır."

Âmennâ ve saddeknâ ya Rabbi! Ya Rabbi! Yalnız Senin hak ilâh olduğuna inanıyor ve yalnız Sana ibadet ediyorum.

Ya Rabbi! Beni, el-Bâkî ismine ayna eyle!

Kasas sûresi (28), 60: "Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve debdebesidir. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Artık akıl etmez misiniz?"

Ya Rabbi! Bizlere hayatı dolu dolu yaşamayı nasip eyle ki, huzurunda toplandığımızda yüzü sevinçle parlayanlardan olalım; dünyada kalıcı değerler için yarışalım ve ahirete sevinç içinde koşalım... Âmîn.

“Ya Baki Entel Baki” duasıyla, kalbimizde dünya ve içindekilere duyduğumuz derin alakayı kesebilmemiz ve bu sevgiyi yalnızca “Baki olan Allah’a” vermemiz için bize düşen vazifeler nelerdir?

Değerli kardeşimiz,
a. “Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî” anlamındaki “Ya Bâkî Ente'l-Bâkî” duasıyla, -fanilerden bakiye yüzü çevirmek için- İslam’ın emir ve yasaklarına riayet etmek ve bunu sürekli bir hayat arkadaşı olarak görmek gerekir.
İki sevgili arasında gel-gitler çizen bir kimsenin her şeyden önce yapması gereken iş, birinin üstünlüğünü ortaya koyan nedenleri araştırması lazımdır. Bu pencereden konuya baktığımız zaman; fani olan dünya sevgilisi ile, baki olan Allah sevgilisi arasındaki farkı fark etmek gerekir. Bu da sağlam iman ve marifetullah ile mümkündür. Allah’ı hakiki tanıyan, bütün kemal ve cemal sıfatlarının sahibi, bütün nimetlerin maliki, ebedi cennet yurdunun sahibi, kendisinin yaratıcısı ve rabbi  o olduğuna iman eden kimsenin Allah’ın sevgisini her şeyden daha üstün tutması çok kolaylaşacaktır.
Bilindiği üzere, Allah adına sevilen, Allah’ı sevmeye, ahireti sevmeye vesile olan bütün sevgiler meşru ve helal sevgilerdir. Allah’ın sevgisine zıt olan sevgiler, Allah’ın ve ahiretin sevgisine engel olan sevgilerdir.
Bu sebeple, dünyanın -Allah’ın mektubu, ahiretin tarlası olması yönüyle- sevilmesi meşru bir sevgidir. Fakat, Allah’ın ve ahiretin sevgisine engel olan ve dünyanın fani olan yüzünü sevmek gayr-ı meşru bir sevgidir.
Fani mahbupların kalbin alakasına değmeyecek kadar geçici olduğunu zihne yerleştirmek için, sık sık -lezzetleri yıkan ve acılaştıran- ölümü hatırlamak şarttır.
b. Ya Bâkî Ente'l-Bâkî, Ya Bâkî Ente'l-Bâkî" zikri iki defa söylenir. Bu duanın ikişer defa tekrarlanmasının hikmeti, önce -mecazi mahbup olan- dünyanın fani yüzünü göstermek ve ondan yüz çevirmek, sonra da bunun yerine -hakiki mahbup olan- Allah’ın sonsuz rahmetine sığınmak ve yüzünü o bâki dergaha çevirmektir.
Bu nedenle, duayı okurken birinci defasında “Ya Bâkî Ente'l-Bâkî"nin ENTE kelimesine vurgu yapmak uygun olur. Bu vurguda “Allah’ım! Baki yalnız sensin” manası vardır. Bu ise, Ondan başka herşeyin fani olduğunu akla getirir ki, insan dahil her şey üstündeki fanilik damgasını okumakla, ölüm yarasını deşmiş olur. Bu da masiva olan mecazi ve de fani sevgililerin gerçekte beş paraya >>>


0 yorum:

Yorum Gönder

İçindekiler

RADYO KAİNAT DİNLESİN