28.04.2014

ZÜBEYR BİN AVVAM (R.A.)


Hadis-i şerif
''Her peygamberin bir havarisi [yardımcı­sı] vardır.

Benim de havarim Zübeyr' dir.''


Peygamberimizin (a.s.m), "Her peygamberin bir havarisi [yardımcısı] vardır, benim de havarim Zübeyr'dir" buyurarak methettiği Hz. Zübeyr, İslama gönül veren ilk bahtiyarlardandır. Peygamberimizin en yakın dâvâ arkadaşlarındandır. Ayrı­ca, halası Hz. Safiyye'nin oğludur. Babası Avvam, Hz. Hatice Validemizin kar­deşidir. Nesebi, Peygamberimizin nurlu silsilesi ile, dedelerinden Kusay'da bir­leşir.

Hz. Zübeyr küçük yaşta yetim kaldığından, annesi tarafından yetiştirildi. Hz. Safiyye, oğlunun terbiyesinde çok titiz davranıyordu. Onu hayata hazırlamak için bazen dövdüğü de olurdu. Bunu görenlerin, "Çocuğun kalbini çok kırıyor­sun, onu helak edeceksin" demelerine karşı Hz. Safiyye şu cevabı veriyordu:

"Benim Zübeyr'i dövmem, onu sevmediğimden değildir. Ben onu akıllanma­sı, adam olması ve ilerde orduları bozguna uğratarak ganimetle dönecek bir kahraman olması için terbiye ediyorum."

Gerçekten de Hz. Zübeyr'in annesinden aldığı çekirdek mahiyetindeki terbi­ye, hayatına aksetmiştir. Zübeyr cesareti ve kahramanlığı ile tanınmış; Müslü­man olduktan sonra da, canını feda eder derecede ileri atılmıştır. Amcası ona iş­kenceler ederek dininden dönmesi için zorlarken, Hz. Zübeyr ise, "Amca, artık ebediyen küfre girmem" diye sebat ediyordu.3

Mekke'de müşriklerin, Müslümanlara göz açtırmadıkları devrede bir ara Peygamberimizin öldürüldüğünü duydu. On beş yaşında Müslüman olan Hz. Zübeyr, o sıralar henüz çok gençti. Hâdisenin mâhiyetini anlamadan kılıcını sıyırarak, müşriklere bir ders vermek üzere yola çıktı. Yolda kendisini gören Pey­gamberimiz (a.s.m.), "Ne oldu Zübeyr, nereye gidiyorsun böyle?" diye sor­du.

Birdenbire şaşıran Hz. Zübeyr meselenin aslını öğrendi ve Peygamberimize, "Anam babam sana feda olsun yâ Resulullah, senin katledildiğini duydum; müşriklere haddini bildirmeye gidiyordum" dedi. Peygamberimiz onu teskin etti ve duada bulundu.

Böylece, İslâm tarihinde, küffâra karşı ilk kılıç çeken Hz. Zübeyr oldu.

Mukaddes dâvaya bütün varlığıyla bağlanan Hz. Zübeyr, müşriklerin çeşitli işkence ve zulmüne mâruz kaldı; fakat bütün bu taarruzlar ona bir teşvik kamçı­sı oldu, mücâdele azmini arttırdı.

Habeşistan'a hicret eden kafileye Hz. Zübeyr de katıldı. Daha sonra oradan Medine-i Münevvere'ye hicret etti.

Medine'de Resulullah'a (a.s.m.) kavuştuktan sonra, onun emrinden hiç ayrıl­madı; hüzünlü ve sevinçli günlerinde hep onunla birlikte bulundu. Bütün muha­rebelerde Peygamberimizin yanında yer aldı, ona gelebilecek tehlikelere göğ­sünü gerdi, kendisini feda etti. Bu hususta Hz. Zübeyr şöyle der:

"Resulullah ile beraber katıldığım savaşlarda yara almayan hiçbir yerim yok­tur." Hattâ bu yaralanmaların edeb yerine kadar vardığı da kaydedilmekte­dir."5

Bedir Savaşında karşısına çıkan hasımlarını bir darbede yere serdi, harbin en şiddetli anlarında müşrikleri perişan etti. Fakat kendisi de ağır şekilde yaralan­dı. Oğlu Urve, babasının aldığı yaranın derinliğini anlatırken, "Parmağım içine girebiliyordu" demektedir.

Hz. Zübeyr, Bedir'de başına sarı bir sarık sarmıştı. Zübeyr'in düşman karşı­sında şahlanışını gören Allah'ın Resulü onun şecaat ve kahramanlığını şöyle övmekteydi:

"Meleklerin, san başlıklarla Zübeyr'in suretinde indiklerini görüyordum."6

Bu savaşta düşmana fırsat vermeyen iki süvariden birisi de Hz. Zübeyr'di. Zaten Bedir Savaşında sadece iki at vardı.

Uhud Savaşında da Resulullah'ın yanıbaşında çarpışan birkaç fedaiden birisi Hz. Zübeyr'di. Savaştan önce Peygamberimizle "ölüm" üzerine bîat etmişti. İlk bozgundan sonra Peygamberimizin çevresinde kendisini kalkan yaparak bahadırlık gösteren, hayatlarını Resulullah'ın hayatına feda eden gözü pek Sahabîler arasındaydı.

Hendek Savaşında müşriklerin hücumlarını püskürten ve üstün gayret göste­ren Hz. Ali'nin yanında Hz. Zübeyr de bulunuyordu.

Kurayza Yahudilerinin Peygamberimizle yapılan anlaşmayı bozmalarından sonra, Peygamberimiz, onların üzerine gidecek bir kumandan arıyordu. "Kim gidecek?" suâline hep Zübeyr cevap verdi. Peygamberimiz, Hz. Zübeyr'in gö­nüllü hizmete talip olmasından çok memnun oldu ve "Anam babam sana feda olsun, Ey Zübeyr" diyerek iltifatta bulunmuştu.

Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.), dünyada iken Cennet saadetiyle müjdeledi­ği Sahabîler arasında Zübeyr'i de zikretmiştir.7

Cihad meydanlarında hep ön saflarda yer alan ve her seferinde bileğinin gü­cünü, kılıcının hakkını veren Hz. Zübeyr, Hayber'de karşısına çıkan, Yahudile­rin en gözde yiğitlerinden Yâsir'le mücâdele ediyordu. Şiddetli bir çarpışma başladı. Annesi Safiyye de cephe gerisinde bulunuyordu. Sabırsızlanıyor, evlât şefkatiyle yerinde duramıyordu. Dayanamayarak Peygamberimize yak­laştı:

"Yâ Resulallah, oğlum şehit mi oldu, yoksa?" diye sordu.

Peygamberimiz, "Hayır, inşaallah oğlun onu öldürecek" cevabım verdi. Bu cevaptan kısa bir zaman sonra da Hz. Zübeyr hasmını yere serdi.8

Mekke'nin fethinde Hz. Zübeyr, Peygamberimizin sancaktan idi. Mekke halkının bir kısmı toplanmış, İslâm mücâhitlerine tazimde bulunuyorlardı. Bu sırada Hz. Zübeyr ile Mikdad bin Esved at üzerinde geldiler. Sevgili Peygam­berimiz elbisesinin ucuyla yüzlerindeki tozu sildi, onlara dönerek şöyle buyur­du:

"Ben ganimetten at için iki pay, süvari için de bir pay veriyorum. Bu miktarı kim azaltırsa, Allah da onu noksan kılsın"9

Huneyn Savaşında, Peygamberimizin etrafında kalan, onu yalnız bırakma­yan fedailer içinde Hz. Zübeyr de vardı. Boylu poslu, güçlü kuvvetli bir insan olan Hz. Zübeyr, müşrikleri birer birer savuşturuyordu. Düşman sürüsünü Pey­gamberimize yaklaştırmamak için canını dişine almıştı.

Taif Muhasarasında ve Tebük Seferinde de hazır bulunan Hz. Zübeyr, Veda Haccında yine Peygamberimizin yanındaydı.

Hz. Zübeyr, Hz. Ömer devrinde fetih ordusuna tekrar katıldı. Yermuk Sava­şında İslâm mücahitlerinin önünde çarpışan Hz. Zübeyr'in, zaferin elde edilme­sinde büyük hissesi vardı.

Mısır'ın fethiyle vazifelendirilen Hz. Amr bin As, Fustat Muhasarası sırasın­da Halife Hz. Ömer'den yardım istedi. Hz. Ömer de dört bin asker gönderdi. As­kerin başında Hz. Zübeyr'le birlikte üç Sahabî daha vardı. Hz. Amr muhasara işini Hz. Zübeyr'e havale etti.

Hz. Zübeyr burada da askerî tecrübesini ve dehâsını kullanarak kaleyi muha­sara etti. Atlıları ve piyadeleri uygun yerlere yerleştirdikten sonra mancınıklar kurarak kaleyi tehdit etti. Muhasara uzayınca, başka bir taktik kullanarak kale­nin duvarlarına ipten merdivenler astı. Kale duvarlarına tırmanan mücahitler içeri girdi, kapı açıldı. Böylece kale içten fethedilmiş oldu.10

Suriye ve Mısır topraklarının İslâm beldesi haline gelmesinde Hz. Zübeyr gi­bi mümtaz Sahabîlerin büyük payı vardır. Cihadla fethedilen bu ülkeler sonun­da birer İslâm beldesi oldu.

Hz. Zübeyr celâdet, şehâmet ve cesareti; savaş meydanlarında gösterdiği üs­tün kahramanlığıyla beraber, son derece takva sahibi, merhametli, hakperest, ince ruhlu ve temiz huylu, seçkin bir şahsiyetti.

İnancı uğruna bütün varlığını feda edecek derecede fedakâr, azimli; kararla­rında hakkı takip eden mert bir zattı. Geçimini ticaretle sağlayan Hz. Zübeyr zengin Sahabîlerdendi. Bununla birlikte, son derece cömert ve eli açık, kerem sahibiydi. Birçok fakir Müslümanın geçimini üzerine almıştı. Onların her türlü ihtiyacını görürdü. Borç isteyenlere yardım eder, mücahitleri cihada hazırlar, teçhiz ederdi.

O kadar bol serveti ve malı olmasına rağmen, son derece sade yaşar, mütevazı giyinirdi. Külfetsiz bir hayat geçirdi. Zaten bütün davranış ve yaşayışında Pey­gamberimizi örnek almıştı.

Müslümanlar arasında emanete riâyetiyle meşhurdu. Sahabîler en kıymetli şeylerini Hz. Zübeyr'e emanet ederlerdi. Bu vasfından dolayı Hz. Ömer onu "dinin bir rüknü" ifadesiyle methediyordu.

Hz. Osman devrinde devlet işlerine karışmayıp sükûnet içinde yaşayan Hz. Zübeyr, Hz. Ali'nin halife olmasından sonra, Hz. Talha ile birlikte müracaat ederek, Hz. Osman'ın katillerinin cezalandırılmasını istedi. Daha sonra meyda­na gelen Cemel Vak'asında Hz. Âişe tarafında yer aldılar.

Her iki kuvvet bir çarpışma kastı olmadan birbirlerine yaklaşmışlardı. Bazı müfsit ve fitnecilerin karıştırmasıyla kılıçlar kalktı. Müslüman kanı dökül­dü.

Ertesi gün Hz. Ali ile Hz. Zübeyr yüz yüze geldiler. Hz. Ali niçin karşı çıktığı­nı sordu ve Peygamberimizin bir hadisini hatırlattı:

"Hatırlar mısın, birgün Resul-i Ekremle (a.s.m.) birlikte gidiyorduk. Sana rastladık. Resul-i Ekrem sana, 'Sen bir gün Ali ile haksız yere savaşacaksın' de­mişti."

Bu ikazı duyan Hz. Zübeyr hakperestlik gösterdi. Ve şöyle dedi:

"Evet hatırladım, Bunu daha önce hatırlamış olsaydım, yerimden kımıldamazdım. Yemin ederim ki, ben seninle savaşmam" diyerek oradan ayrıldı. Da­ha sonra Hz. Âişe'nin yanına gitti, savaştan vaz geçtiğini söyledi.11

Hz. Zübeyr oradan ayrılırken peşine Amr bin Cürmüz adında bir adam düştü. Yanına yaklaştı. Bir iki soru sormak istedi. Adam silâhlıydı. Hz. Zübeyr bir ara namaza durdu. Bunu fırsat bilen Amr bin Cürmüz, Hz. Zübeyr tam secdeye va­rınca kılıcını çıkardı. Büyük Sahabîyi şehid etti.

Hz. Zübeyr'in atını, kılıcını ve yüzüğünü alarak Hz. Ali'nin yanına gitti. Hz. Ali durumu öğrenince, "Safiyye'nin oğlunu öldürene Cehennemi müjdele" de­di.

Hicretin 36. senesinde şehid olan Hz. Zübeyr, 64 yaşında bulunuyordu.

Zübeyr bin Avvam Hazretleri âhiretteki mükâfatını daha dünyada iken öğ­renmişti. Sevgili Peygamberimiz, "Talha ile Zübeyr Cennette benim komşularımdır" müjdesiyle onu bahtiyarlar safına katmıştı.12

0 yorum:

Yorum Gönder

İçindekiler

RADYO KAİNAT DİNLESİN